İBADET LÜZUMSUZ MU?
Günümüzde ilmi gelişmeler bize insan, hayvan ve bitkilerin biyolojik yapısında hiçbir gelişmenin olmadığını ispat etmiştir. Yani evrimcilerin dediği gibi hayat basit bir organizmadan başlayarak yavaş yavaş gelişmemiştir. Bunun en önemli delili de yapılan kazılarda milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvan kalıntılarının bu günkü ile hiçbir farkının olmayışıdır. Yani evrimcilerin iddia ettiği ara dönemlerin hiçbirisi hiçbir zaman yaşanmamıştır. Öyle ise güneşten ateşböceğine, mısır tanesinden selvi ağacına, oradan varlıkların en mükemmeli insana kadar her şey bir anda meydana gelmiştir. Daha doğrusu “ol“ emriyle oluvermiştir.
Evet dünyaya baktığımızda bütün canlılar bu mükemmel sistem içerisinde hayatlarını devam ettirmektedir. İnsan da öyledir. Zira insan, dünyaya geldiğinde yaşaması için gerekli olan havayı, suyu ve sair ihtiyaçlarını hazır bulur. Onu bu dünyaya gönderen yüce kudret yaşaması gerekli her şeyi cömertçe sunmuştur. Peki bütün bu ihsanlar için mevcudat arasında şuurlu olan tek varlık olan insanın teşekkür etmesi lazım değil midir ?
Bir günlük cüz’i bir ücret için sekiz saat yorucu bir mesai yapmıyor muyuz? Yer yüzünde üzümün kendi değil de sadece resmi olsa idi, bütünüyle insanlık olarak gücümüzü kabiliyetimizi ve servetimizi birleştirerek bir salkım gerçek üzüm elde edebilir miydik? Oysa ALLAH (c.c) bütün nimetleri karşılıksız vermiş ve vermektedir de. Karşılığında istediği nedir? Mesela bir çuval buğday için bin rekat namaz emredebilir, insanlar açlıktan ölmemek için bu emri mecburen yerine getirirlerdi: kuraklık zamanında dağlara sahralara çıkıp dualar ediyoruz; ya her damla su bir rekat namaz karşılığı olsaydı, milyonlarca rekatı eda etmekten başka ne gelirdi elimizden? Çölde kalıp, ciğeri yanmış bir insana bir şişe suyu keselerce altına satamaz mısınız? Lütfedilen ve daha da lütfedilecek bunca nimeti acaba hangi ibadetimiz karşılayabilir?
Öyleyse insan bu sonsuz lütuf sahibine gerektiği gibi ibadet etmelidir ki, hem fani nimetlerin aslını hem de sonsuz bir huzur yeri olan cenneti hak edebilsin.
Varlık Felsefesi
VARLIK FELSEFESİ Varlığı konu olarak ele alan felsefe, genel bir varlık kavramı üzerinde durur. Varlık, evrende varolan herşeyin ortak adıdır. Buna göre varlık, insan bilincinin dışında ondan bağımsız olabileceği gibi, zihne bağımlı olarak da bulunabilir. Örneğin, ağaç, kalem, ev gibi nesneler insan zihninden bağımsız olarak varolan gerçek varlıklardır. Bu tür (gerçek) varlıklar zamana ve mekana bağlı olarak değişir, gelişir ve yok olabilirler. Sayılar, geometrik şekiller, p (pi) sayısı gibi insan bilincinde ve ona bağımlı olarak varolan düşünsel (ideal) varlıklar da vardır. Bu varlıklar zaman ve mekan dışı olup, zihnimizde olduğunu kabul ettiğimiz varlıklardır. Felsefe, düşünsel ve ideal varlığı biraraya getirip genel bir varlık kavramı üzerinde dururken, “Varlık nedir?”, “Varlık var mıdır?”, “Varlığın ilk maddesi nedir?” gibi sorular sorar. Felsefe, varlıkla ilgili çeşitli soruları problem olarak ayrı ayrı inceleyip tartışma konusu yapar. Varlık, felsefenin konus...
0 Yorumlar