Doğal afet, büyük oranda veya tamamen insanların kontrolü dışında gerçekleşen, mal ve can kaybına neden olabilecek tehlikeli ve genellikle büyük çaplı olay. Afetin ilk özelliği doğal olması, ikincisi can ve mal kaybına neden olması bir diğeri çok kısa zamanda meydana gelmesi ve son olarak da başladıktan sonra insanlar tarafından engellenememesidir. Bazı afetlerin yeryüzünün nerelerinde daha çok olduğu bilinmektedir. Örneğin deprem, heyelan, çığ, sel, donma gibi bazı afetlerin sonuçları depremde olduğu gibi doğrudan ve hemen ortaya çıkar. Ama kuraklıkta olduğu gibi bazılarının sonuçları ise uzun bir zaman sonra ve dolaylı olarak görülür
Doğal afet türleri
Jeolojik kökenliler: Bunlar doğrudan doğruya kaynağını yer kabuğu ya da yerin derinliklerinden alan doğal afetlerdir. Bunlar şunlardır:
1- Deprem
2- Heyelan
3- Yanardağ patlamaları
4- Tsunami
Meteorolojik kökenliler: Atmosferdeki doğa olayları sonucunda meydana gelirler. Bunlar şunlardır:
1- Sel
2- Su taşkını
3- Çığ
4- Fırtına
5- Kuraklık
6- Orman yangını
7- İklim değişiklikleri
8- Hortum
Meteorolojik afetlerin oluşumunu hazırlayan temel etkenler atmosfer kökenli olmasına rağmen, bazılarında afetin oluştuğu yerin özellikleri de etkili olmaktadır. Sel, çığ ve sis buna örnek olarak verilebilir.
Ülkemizde Yaşanan Doğal Afetler
Çevre sorunları, insanların yaşadıkları doğal ortamı bozmaları ile ortaya çıkar. İnsanlar kendilerine daha iyi yaşama koşulları sağlamak için çevreye zarar verirler.
Ülkemizde özellikle büyük şehirlerde kalitesiz yakıt kullanımından dolayı hava kirliliği meydana gelmektedir. Fabrikalardan ve evlerden çevreye atılan bazı maddeler (poşet gibi) toprak kirliliğine neden olur.
Özellikle sanayi bölgelerinin yakınındaki kentlerin kanalizasyonları akarsular, deniz ve göllerin kirletilmesine neden olmaktadır. Ayrıca gemilerden boşaltılan bazı maddeler ve deniz kazaları bu kirlenmeyi artırmaktadır.
Su ve toprak kirliliğine neden olan maddelerin bir kısmıda katı atıklardır. Katı atıklar; plâstik maddeler, cam ürünleri, metalik maddeler (konserve ve meşrubat) ve ağaç ürünleri (kağıt, karton gibi).
Özellikle büyük kentlerde arabaların motor ve klakson gürültüleri ile bazı eğlence yerleri ve bazı iş yerleri de gürültü kirliliğine neden olmaktadır.
Çevre sorunlarının çözümünde bize ve devlete düşen görevler;
-Ormanlarda izinsiz ağaç kesmeyip, ateş yakmamalıyız.
-Fabrikaların zehirli atıkları ve kanalizasyon suları akarsulara, göllere ve denizlere akıtılmamalıdır.
-Çöpleri rastgele çevreye, akarsulara, göllere ve denizlere atmamalıyız.
-Kaliteli yakıtlar kullanmalıyız.
-Çevre sorunlarının çözümü için sivil toplum kuruluşlarına yardımcı olmalıyız.
-Çevre sorunlarının önlenmesi için devletin çeşitli zorunluluklar getirmesi gerekmektedir.
-Çevre bakanlığı daha aktif bir şekilde çalışmalıdır.
-Yerel yönetimler çevre sorunlarına daha fazla ilgi göstermelidir.
2. Doğal Afetler ve Korunma Yolları
Doğal afetler, insanları olumsuz etkileyen doğal olaylardır. Büyük oranda can ve mal kaybına neden olurlar. İnsanlara ve ülkelere büyük zarar verirler. Doğal afetlerin kontrol altına alınıp durdurulması da mümkün değildir. Bazı doğal afetleri şöyle sıralayabiliriz;
a. Depremler
Yer kabuğunda meydana gelen ani sarsıntılara deprem denir. Yeryüzünün belirli yerlerinde sıklıkla görülür. Buralara deprem kuşakları denir.
Bunların en önemlisi Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı’dır. Bu kuşak Saros körfezinden başlayarak Marmara denizinin kuzeyinden İzmit körfezi ve Karadeniz Bölgesi’ndeki sıradağların arasındaki çukurluklardan Van gölünün kuzeyine kadar ulaşır.
Ülkemizdeki deprem alanlarının dağılışı |
Deprem öncesi alınması gereken önlemler;
-Deprem kuşağına yerleşim yeri kurulmamalıdır.
-Zemini sağlam olmayan yerlere yerleşilmemelidir.
-Binalar yüksek katlı olmamalı ve inşaat tekniklerine uygun yapılmalıdır.
-Halka deprem konusunda eğitim verilmelidir.
Deprem sırasında yapılması gerekenler;
-Soğukkanlı davranılmalıdır.
-Balkon ve pencereden atlanmamalıdır.
-Elektrik sigortası ve hava gazı vanası kapatılmalıdır.
-Bina içinde sağlam eşyaların yanında çömelmiş durumda bulunulmalıdır.
-Sarsıntı biter bitmez binadan çıkılmalıdır.
Ülkemizin büyük bir kısmı deprem tehlikesi altında olduğu için depreme karşı her zaman hazırlıklı olmalıyız. Kısacası depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.
b. Erozyon
Sel suları ve rüzgârlar tarafından aşındırılarak taşınan toprakların barajlara, göllere ve denizlere biriktirilmesine erozyon denir.
Yurdumuz yarı kurak bir iklime sahip olduğu için önemli bir kısmı bitki örtüsünden yoksundur. Aynı zamanda yurdumuz çok engebeli bir araziye sahiptir.
Bunlardan dolayı ülkemizde çok şiddetli erozyon meydana gelmektedir. Sağanak yağışlar, orman ve otlakların tahribi ile arazilerin yanlış kullanımı da erozyonu artıran faktörlerdendir.
Erozyon sonucunda toprağın en verimli olan kısmı taşındığı için tarım alanlarında azalma meydana gelir. Taşınan toprağın bir kısmı baraj göllerine dolarak barajların kullanım sürelerinin kısalmasına neden olur.
Toprak erozyonu ülkemiz için çok önemli bir sorundur. Çünkü tahrip edilen toprakta bitkiler yetişmeyecektir. Bu yüzden topraklarımızda tarım yapmak zorlaşacaktır. Bu durumda ülkeler açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler.
Erozyonla mücadele için özel bir kuruluş olan TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) kurulmuştur. TEMA erozyon konusunda eğitici çalışmalar yaparak, erozyonu önlemek için faaliyetlerde bulunur.
Erozyonu önlemek için;
-Orman alanları korunmalı
-Boş araziler ağaçlandırılmalı
-Meralar korunmalı
-Eğimli yamaçlar taraçalandırılmalı
-Tarlalardaki anız örtüsü yakılmamalıdır.
Kısacası erozyonu önlemek için bitki örtüsü korunmalıdır.
c. Toprak kayması
Yamaçlarda bulunan toprağın, kütle halinde kayarak aşağı doğru inmesi olayına toprak kayması denir. Toprak kaymasına heyelân da denir. Bazen toprakla birlikte altındaki kayanın bir bölümü de yer değiştirir.
Toprak kaymasının nedenleri;
-Yer şekillerinin fazla eğimli olması
-Yağışlar ve eriyen kar sularının toprağı kaygan hale getirmesi
-Özellikle killi toprakların yağış sularını emerek kayganlaşması
-İnsanların yol yapımı ve inşaat çalışması gibi faaliyetleri de toprak kaymasına neden olabilir.
Ülkemizde görülen heyelânların mevsimlere dağılış oranları |
Ülkemizde toprak kaymaları en fazla ilkbahar mevsiminde görülmektedir. Bunun en önemli nedeni kar erimeleridir. Toprak kayması en fazla Karadeniz Bölgesi’nde meydana gelmektedir. Özellikle Doğu Karadeniz Bölümü’nde heyelânlar çok fazla olmaktadır.
Toprak kayması sonucunda göller de oluşur. Vadi boyunca akan bir akarsuyun önü toprak kayması ile kapanarak göller oluşabilir. Trabzon’daki Sera ve Erzurum’daki Tortum gölleri buna örnek olarak verilebilir.
d. Sel baskınları ve önleme çalışmaları
Sel, sağanak yağış ve hızlı kar erimeleri sonucu çok miktarda suyun akışa geçmesi ile meydana gelir. Sel, önüne gelen taşları, toprakları, bitkileri sökerek taşımaktadır. Sel, ülkemizde çok görülen bir doğal afettir. Her yöremizde sel felaketleri meydana gelebilir. Fakat en fazla Doğu Karadeniz Bölümü’nde görülür. En fazla ilkbahar mevsiminde sel meydana gelir. Bu mevsimde artan yağmurlar selleri oluşturur. Yaz aylarında görülen sellerin nedeni sağanak yağışlardır. Ülkemizde sellerin başlıca oluş nedenleri;
-Sağanak yağışlar ve hızlı kar erimeleri
-Arazinin bitki örtüsünden yoksun olmasıdır.
Sel baskınları verimli tarım topraklarını taşır. Tarım alanlarındaki ürünlere zarar verir. Ev, yol ve köprülere zarar verir. Seller sonucunda ulaşım ve haberleşmede aksamalar olur. Sellerin zararlarından korunmak için,
-Akarsu yataklarına yerleşilmemelidir.
-Akarsu yataklarının kenarlarına taşkınları önlemek için setler yapılmalıdır.
e. Çığ
Çığ, büyük kar yığınlarının yamaç boyunca hareket etmesidir. Yüksek dağlık alanlardaki dik yamaçlarda bulunan karların değişik seslerle harekete geçmesi sonucu oluşur. Çığ, ülkemizde en fazla Doğu Anadolu Bölgesi’nde görülür. Bunun nedeni kar yağışlarının fazla olmasıdır.
f. Yangınlar
Yangınların bir kısmı yerleşim yerlerinde meydana gelir. Bunlara insanlar neden olmaktadır. Fakat özellikle orman yangınları büyük doğal afetler arasında gösterilebilir. Orman yangınları en fazla yaz ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Orman yangınları doğal çevreye zarar verdiği gibi ülke ekonomisine de büyük zarar verir. Orman yangınları; erozyon, sel, heyelân ve kuraklığa neden olur. Orman yangınlarına karşı alınacak önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz;
-Ormanlarda yapılan pikniklerde ateş yakılmamalı, sigara izmariti atılmamalıdır.
-Orman içinde yollar açılmalıdır.
-Orman içinde haberleşme ve yangın söndürme sistemi kurulmalıdır.
Türkiye'deki Doğal Afetler
1900-2003 yılları arasında ülkemizde meydana gelen doğal afetlerle ilgili istatistikler incelendiğinde doğal afetler nedeniyle 19.964 kişi öldüğü, 55.802 kişi yaralandığı ve 17 milyar 460 milyon dolarlık maddi kaybın meydana geldiği ve 20 milyona yakın insanın afetlerden etkilendiği görülür. Sadece son on
üç yıllık verilere bakmak bile doğal afetlerin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu göstermeye yeter.
Türkiyede kaydedilen en büyük deprem: Aletsel dönemde ülkemizde kaydedilen en büyük deprem 26 Aralık 1939 Erzincanda olmuştur. Geceyarısı olan depremde yaklaşık 33 000 kişi ölmüştür.
922 İzmir Yangını veya, yabancı kaynaklarda kullanılan terimle, Büyük İzmir Yangını (Great Fire of Smyrna) -İzmir geçmişte başka büyük yangınlar da geçirmiş olduğu için bu terimin ne derece yerinde olduğu tartışmaya açıktır- 13 Eylül 1922 günü Basmane'de başlayan ve dört gün sürerek İzmir şehir merkezini (özellikle o dönemdeki merkezi ve bugünkü İzmir Enternasyonal Fuarı alanını) geniş ölçüde tahrip eden yangın hadisesidir.
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ
Depreme ilişkin sismolojik bulgular:
• Depremin oluş zamanı: 17 Ağustos 1999 Saat 03:02
• Depremin büyüklüğü (Magnitüd): 7.4
• Odak derinliği: Yaklaşık 17 km.
• Merkez üssü: Gölcük
• Süresi: Yaklaşık 45-50 sn
• Ana şok: 2 (ulusal ve dış Sismoloji İstasyon bilgilerinden derlenmiştir.)
• Artçıl şoklar: 200’den fazla (10’a yakın artçıl şokun magnitüdü 4’den büyük)
• Makrosismik zon: Karamürsel-Yalova-Gölcük-İzmit-Düzce Koridoru
Ulusal ve uluslar arası sismoloji istasyonları verilerinden derlenmiştir.
Saha gözlemleri:
Depreme yol açan fay: Kuzey Anadolu Fayı’nın Kuzey Kolu.
Depremde hareket eden fayın toplam uzunluğu: 90 km.(130 km.ye çıkabilir).
Hareket eden/ettiği sanılan fay segmentleri:
• İzmit-Adapazarı Segmenti: Uzunluğu yaklaşık 90 km olup, kara bölümünde Gölcük-Akyazı arasında 40 km uzunluğunda yüzey kırığı (fayın Yeryüzünde yaptığı fiziksel deformasyon) izlenmiştir. Fay blokları arasında 2.90 +/- 10 cm. sağ yönlü atım ölçülmüştür.
• Gölcük Segmenti: Yüzey kırığı izlenmiştir. Henüz saha incelemesi yapılmamıştır.
• Yalova Segmenti: Kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle henüz ulaşılamamıştır. Büyük olasılıkla yüzey kırığı gelişmiş olduğu sanılmaktadır.
Düzce Segmenti: Henüz incelenmemiştir. Sismolojik ve makrosismik veriler bu segmentinde hareket etmiş olabileceğini düşündürmektedir.
BİNGÖL DEPREMİ(1971)
22 Mayıs 1971’de Bingöl’de oluşan şiddetli deprem.Şiddeti Richter ölçeğine göre 6.8 olan ve Diyarbakır, Muş, Elazığ ve Tunceli’yi de içine alan geniş bir bölgeyi etkileyen deprem, özellikle Bingöl kentine büyük zarar vermiş, yaklaşık 5 bin konutun tümüyle yıkılmasına ya da oturulamayacak duruma gelmesine ve 755 kişinin ölümüne yol açmıştır.
Bingöl çöküntüsü,Doğu Anadolu’nun bu bölgesinde birbiri arkasında sıralanmış bir dizi çukurluktan biridir.Bölge, çeşitli doğrultularda uzanan kırıkların birbirleriyle kesiştikleri bir alanda yer alan tektonik nitelikli bir çöküntü vadisi durumundadır.Bingöl çöküntüsünün temel çizgileri, Genç Ovasının yer aldığı etek boyunca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda, güneybatıda kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan kırık kuşakları ile Bingöl’ün kuzeyinde yer alan doğu-batı doğrultusundaki kırık kuşağıdır.Kenti bir üçgen biçiminde çevreleyen bu kırıkların hareketi, depremin başlıca nedenidir.
Konumu 38 08`kuzey enlemi, 40 05`doğu boylamı, merkez noktasının derinliği 10-12 kilometre, enerjisi 5,48 çarpı 10 üzeri 21 erg olan depremde, Bingöl’ün güney ve güneydoğusundaki 15 kilometrelik kırıkta 10 cm düşey, 25 cm yatay hareket olmuştur.Depremden önce Bingöl Deresi’nin yatağında ve yamaçlarında yer alan Bingöl kenti, depremden sonra dere yatağının güneyindeki geniş düzlüğe taşınmıştır.
ÇALDIRAN DEPREMİ(1976)
24 Kasım 1976’da Çaldıranda oluşan şiddetli deprem.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.5 olan ve Van iline bağlı Muradiye, Erçiş ve Özalp ilçeleri ile Ağrı iline bağlı Diyadin ve Taşlıçay ilçeleri dolaylarını da etkileyen deprem, 3.840 kişinin ölümüne, 497 kişinin yaralanmasına ve 9.232 konutun tümüyle yıkılmasına yada onarılamayacak düzeyde hasar görmesine yol açmıştır.
Bu depremde oluşan kırık, Türkiye’nin jeolojisi ve tektoniğine ilişkin haritalarda yer almamaktadır.Bilinen sismik kayıtlara göre yörenin deprem etkinliği de fazla değildir.Bölgede daha önce şiddeti 6-7’den fazla olan deprem oluşmamıştır.Deprem bölgesinde Kuzey Anadolu Kırık kuşağının yaklaşık 30 kilometre kuzeyinde kalan ve aynı niteliklerde bulunması nedeniyle bu sisteme sokulabileceği düşünülebilen kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Çaldıran Kırık hattının, batıdan doğuya doğru Sarıkök Köyü-Çaldıran arasında andezit ve bazaltları, Çaldıran’dan Güngören Köyüne kadar alüvyon alanları, Güngören Köyünden güneydoğuya doğru Eosen bölüm kalkerlerini ve Mezozoyik zamana özgü birimleri aşarak ilerlediği görülmektedir.Arazide çok iyi izlenebilen ve uzunluğu 53 kilometre genişliği ise 10 kilometreyi bulan bu kırığın sağ yanal atımlı bir kırık olduğu saptanmıştır.İzlenebilen kırık kuşağı üzerinde genellikle sıkışmanın egemen olduğu ve kuzey bloğun düştüğü, sağa doğru 20-50 cm[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]lik kabarmalar, 5-30 cm arasında açılmalar ve 80 santimetreye varan düşey atımlar bulunduğu izlenmiştir.Bu depremde bölgede önceden varlığı bilinen kırıklarda herhangi bir hareket görülmemiştir.
Yapılan incelemeler sonucunda depremin gözlemsel dış merkezinin konumunun 30 15` kuzey enlemi, 43 9` doğu boylamı dolayında,Çaldıranın hemen batısında bulunduğu sonucuna varılmıştır.Deprem sırasında açığa çıkan enerji 2.82çarpı10 üzeri 22 erg‘dir.Çaldıran depreminde hasar gören alanlarda ayrıca çok sayıda kaya düşmesi ve toprak kayması saptanmıştır.
ÇORUM DEPREMİ(1943)
26 Kasım 1943’te, Çorum, Samsun, Ladik ve Vezirköprü’yü kapsayan bir alanı etkileyen yer sarsıntısı.Richter ölçeğine göre 7.2 şiddetinde 20 saniye kadar süren deprem, Çorum kentine büyük zarar vermiş, 2.554 evin yıkılmasına, 618 kişinin ölümüne ve 217 kişinin de yaralanmasına neden olmuş, ayrıca 5.375 hayvanın da ölümüne yol açmıştır.
Konumu 41 derece 05`kuzey enlemi, 33 derece 72` doğu boylamı ve merkez noktasının derinliği 10 kilometre olan bu depremle doğuda Destek Boğazından başlayarak batıda Filyos Irmağının keskin bir dönüş yaptığı yere kadar uzanan 280 kilometre boyunca bir kırık oluşmuştur.
ERZİNCAN DEPREMİ(1939)
26-27 Aralık 1939’da Erzincan’da oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 8 olan deprem sonucunda toplam 32.962 kişi ölmüş,
yaklaşık 100.000 kişi yaralanmış, ve 116.720 bina yıkılmıştır.Dünyanın büyük depremleri arasında sayılan bu deprem Türkiye’nin en ciddi deprem felaketlerinden biridir.
Konumu 39 80 kuzey enlemi ve 39 51 doğu boylamı, odak derinliği 20 km olan depremin etkilediği alan doğuda Erzincan Ovasından batıda Kelkit Vadisine kadar uzanır.Hasara uğramış bölgelerin uzunluğu 400 km(Erzincan’ın doğusundan Amasya’ya kadar), genişliği ise (güneyde Sivas’tan kuzeyde Karadeniz’e kadar) 200 km‘dir.Bu depremde Erzincan’dan Kelkit Vadisini izleyerek Niksar’a kadar uzanan yaklaşık 350 km’lik bir kırık sistemi oluşmuştur.Kırıklar boyunca 1 m’lik düşey (atım) ve 4 m’lik yatay hareketler görülmüştür.
Bu geniş alanı sarmış olan 35 deprem merkezi yaklaşık doğu-batı doğrultusunda dizilmiş başlıca dört sarsıntı çizgisi üzerinde etkinlik göstermiştir.Bunlar; Yukarı Yeşilırmak çizgisi, Kelkit-Deliçay çizgisi, Yaylalar ve Orta Yeşilırmak çizgisi ve kıyı çizgisidir.Bu çizgilerin hepside kırıklara karşılık gelmektedir. Kelkit Irmağı kırığı, Reşadiye’de doğu-güneydoğu ve batı-kuzeybatı doğrultusunda alçalmış ve yükselmiş ve böylece iki blok arasında 380 cm’lik bir düzey farkı doğmuştur.Deprem sırasında kıyı çizgisi Çarşamba ilçesinin kuzeyi ile Giresun arasında 15-100 m kadar geri çekilmiş ve Fatsa’da da bir deprem dalgası oluşmuştur.
Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde bulunan Erzincan, Kuzey Anadolu deprem kuşağının çok etkin bir bölümü olan Erzincan ovası içindedir. Tarihi belgelere göre Erzincan son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıma uğramıştır.
Yerleşmenin bulunduğu zemin, akarsu çökellerinden oluşmuştur.Bu malzeme kentin yukarı kesimlerinde konglomeralaşmıştır.Orta bölümlerde birbirini izleyen çakıl ve kum katmanlarına rastlanır.Bu katmanlar oldukça yerleşmiş ve sıkı yapılıdır.1939 depreminden sonra yerleşim alanı dışında bırakılmış olan eski şehrin zemini, kalın bir tarihi enkaz örtüsüyle kaplı yerleşmemiş akarsu birikintilerinden oluşmuştur.
ERZURUM-KARS DEPREMİ(1983)
30 Ekim 1983’te, Erzurum ve çevresinde büyük hasara ve önemli ölçüde can kaybına neden olan yersarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.1 olan bu depremde 1.400 kişi ölmüş, 537 kişi yaralanmış, 3.241 konut ağır, 3 bin konut orta ve 4 bin konut hafif hasar görmüş, 30 bini aşkın hayvan telef olmuştur.Makrosismik hasar değerlendirmelerine göre depremin dış merkezi, Murat Dağı Kırklareli Köyü çevresinde yer almıştır.
Erzurum-Kars depreminin oluştuğu alan Türkiye’nin birinci derece tehlikeli deprem bölgesidir.Horasan-Narman ilçeleri arasındaki alanı kapsayan deprem bölgesi, çoğunlukla genç kırıklarla(fay) belirlenen alüvyon düzlükleriyle parçalanmış, yüksekliği 1.750-2.500 m arasında değişen engebeli bir topografyaya sahiptir.Genellikle ayrışmış olan volkanik kayaçlar ile zayıf tutturulmuş yada hiç tutturulmamış kırıntılar, bölgede canlı yer kaymalarına elverişli zemini oluşturur.
Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı’nın kuzeyinde yer alan bu bölgede özellikle kuzeydoğu-güneybatı ve kuzeybatı-güneydoğu gidişli doğrusal hatların varlığı göze çarpmaktadır.Deprem bölgesinde, depreme bağlı olarak boyları onlarca metreden birkaç kilometreye kadar değişen, genellikle kuzeydoğu-güneybatı gidişli, birbiriyle bağlantısız aralıklı ve basamaklı çok sayıda yarık gelişmiştir.
FETHİYE DEPREMİ(1957)
24-25 Nisan 1957’de Fethiye’de oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.1 olan bu depremde Fethiye’deki binaların yüzde 90’ı yıkılmış, Ovacık tamamen tahrip olmuştur.Dalyan,Marmaris,Datça,Eskişehir,Çameli ve civar köylerde de etkili olan deprem sonucunda yöre halkından toplam 67 kişi ölmüştür.
Konumu 36dereceye 5` doğu boylamı olan bu depremde açığa çıkan enerji 33çarpı 10üzeri 21 erg’dir.24 Nisan gecesi hissedilen ilk sarsıntıdan sonra bölge halkı konutlarını terk etmişti.Bu nedenle asıl depremde ölü sayısı görece az olmuştur.
Fethiye depreminin oluştuğu alan Türkiye’nin ikinci derece tehlikeli deprem bölgesindedir.Kasaba batıda Kerme Körfezinden, doğuda Kocaçayı Vadisine kadar uzanan ve Akdeniz kıyısına paralel olan bir tektonik çukurluk sistemin içindedir.Bu çukurlukta sık sık yerel depremler oluşmaktadır.Ayrıca İstanköy, Meis ve Rodos adaları deprem merkezlerinin etki alanı içindedir.Geçmişte de Fethiye’de önemli depremler oluşmuştur.Bölge zemininin genç alüvyonlardan oluşması ve yeraltı suyunun da yüksekte bulunması, depremlerde şiddet arttırıcı rol oynayabilmektedir.
GEDİZ DEPREMİ(1970)
28 Mart 1970’te Gediz ve çevresinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Konumu 39 21` kuzey enlemi ve 29 51` doğu boylamı olan depremin etkinlik gösterdiği yer ikinci dereceden deprem bölgesinde, Turgutlu-Sındırgı-Simav-Gediz kırık hattı üzerindedir.
Magnitüdü Richter ölçeğine göre, 7.1 olan bu depremde 1.086 kişi ölmüş, 1.250 kişi yaralanmış ve 9.456 bina yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Depremden en çok etkilenen yer Gediz ilçe merkezi ile çevredeki bucak ve köylerdir.Ayrıca depremden sonra birçok artçı sarsıntı olmuştur.Bunlardan birkaçının magnitüdü Richter ölçeğine göre 5’in üzerindedir.
Gediz depremi ve onu izleyen sarsıntıların olduğu alan, Batı Anadolu’daki Neojen bölümde oluşan havzalardan biridir.Batı Anadolu’daki kırık hattı oluşumu Neojen Bölüm başında, Batı Anadolu kristalin kütlesinin ve Neojen bölüm öncesi tortul dizilerin yükselmesiyle birlikte başlamış, havzaların oluşumu ve gelişimi sırasında sürekliliğini korumuştur.
Deprem sonrası Yunuslar yakınındaki Seyranbaşı tepesinin eteğinde en büyük açıklığı 50 cm olan, 7 cm yatay ve 15-20 cm düşey atılımlı bir yarık saptanmıştır.Gene Çavdarhisar’da köy içerisinde geçen dere üzerindeki köprü yakınlarında, eski ve yeni alüvyonlarda yaklaşık olarak güneybatı-kuzeydoğu doğrultulu 10-15 düşey atımlı bir yarık gözlenmiştir.Ayrıca Gediz ilçe merkezinin güneyinde Gediz Çayı-Bulacık Dere kavşağında, Çayçinge köyü çevresinde gerilme çatlağı sistemleri saptanmıştır.
GEREDE DEPREMİ(1944)
1 Şubat 1944’te Bolu ve çevresinde oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Richter ölçeğine göre 7.4 şiddetinde olan deprem sonucunda toplam 3.959 kişi ölmüş, 1.182 kişi yaralanmış ve 9.422 bina yıkılmıştır.
Konumu 41 41` kuzey enlemi ve 32 69` doğu boylamı olan depremin etkilediği alan Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde, Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde bulunmaktadır.Bolu kenti, Pleyistosen Bölümde oluşan ve çakıl, kum, kumtaşı, marn, konglomera, içeren bir zemin üzerine kuruludur.Tepe kesimini çevreleyen hafif eğilimli yamaçlar moloz ve toprak karışımından, kentin güney kesimindeki ova bölgesi ise kil, kum ve toprak içeren genç alüvyonlardan oluşur.Depremde Bolu’da en ağır yıkıma uğrayan yer kentin ova bölgesinin güney kesimidir.Deprem sırasında kentin 4 kilometre güneyinde Ilıca yolu üzerinde yolu kesen bir çatlak oluşmuştur.Bu, büyük olasılıkla Gerede’de görülen ana çatlağın uzantısıdır.Burada kara, batıya doğru 3 metre itilmiştir. Tepenin kuzeyinde uzanan ova bölgesi ile kentin yamaç ve tepe bölgeleri depremden daha az zarar görmüştür.
GÖNEN DEPREMİ(1953)
18 Mart 1953’te Gönen ve çevresinde oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.5 olan deprem sonucunda 265 kişi ölmüş, 336 kişi yaralanmış ve 5 binden fazla bina yıkılmıştı.Konumu 39 99` kuzey enlemi ve
27 63` doğu boylamı olan deprem yöresi birinci derece deprem bölgesinde ve Bursa-Apolyont-Manyas çukurluğunun Yenice-Gönen kırık kuşağı ile birleştiği sismik etkinliği yüksek bir alanda yer alır.
6,3çarpı 10 üzeri 21 erg’lik bir enerji açığa çıkaran deprem sonucunda kentin 1 kilometre güneyinde, 48-50 kilometre uzunluğunda bir kırık oluşmuştur.Yatay atım Yenice Vadisinde 3,3 metre, Yenice’nin doğusunda ise 4,3 metre olarak saptanmıştır.Gönen kentinin düz kesimleri henüz yerleşmemiş alüvyon tabakası üzerindedir ve deprem açısından zayıftır.Özellikle yeraltı suyunun yüksekte bulunduğu, Gönen Çayı yönündeki kesim daha tehlikelidir.Kentin yukarı bölümleri daha sağlam yapılıdır.
KARLIOVA DEPREMİ(1949)
17 Ağustos 1949’da Bingöl’ün Karlıova ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.7 olan bu depremin sonucunda ilçede 450 kişi yaşamını yitirmiş ve 1200 yapı yıkılmıştır.
Karlıova ilçesi birinci derece tehlikeli deprem bölgesinde yer alır.Kasabanın zemini deprem bakımından oldukça tehlikeli, henüz yerleşmemiş bir yapıdadır. İlçenin arkasındaki yamaçlar molozla örtülü lav, tüf ve aglomera gibi volkanik kayaçlardan oluşur.
Daha sonra yörede, 28 Mart 1954’te 6.7 magnitüdünde ve 20 Ağustos 1965’te 5.3 magnitüdünde iki büyük deprem ile magnitüdü 5.0’dan küçük pek çok deprem olmuştur.
LADİK DEPREMİ(1943)
Samsun’un Ladik ilçesi yakınlarında 26 Kasım 1943’te oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Dışmerkezi 41 05` kuzey enlemi, 33 72` doğu boylamı olan depremin magnitüdü Richter ölçeğine göre 7.6’dır.Deprem geniş bir alanı etkilemiş ve doğuda Taşova’dan, batıda Ilgaz’a kadar uzanan kasaba ve köylerde hissedilmiştir.Bölgede büyük hasara ve can kaybına yol açan depremde 2.824 kişi yaşamını kaybetmiş, 5 bin kişi yaralanmış ve konutların yüzde 75’ini oluşturan 40 bin bina yıkılmıştır.
Depremin oluştuğu bölge, birinci derece deprem bölgesi olan Kuzey Anadolu Kırık Kuşağındaki Ladik çöküntü ovasının güney kenarındadır.
Deprem sonucunda, doğuda Destek Boğazından başlayarak batıda Filyos Çayının keskin bir dönüş yaptığı yere kadar uzanan 280 kilometre boyunca yeni bir kırık oluşmuştur.Kırık boyunca 90-100 cm’lik bir hareket oluşmuş ve kuzey blok güneye göre alçalmıştır.
Bölgede 27 Kasım 1943’te birincisi Richter ölçeğine göre 4.7, ikincisi 5 magnitüdünde iki deprem ve 15 Temmuz 1975’te de Richter ölçeğine göre 4.6 magnitüdünde başka bir deprem daha oluşmuştur.
LİCE DEPREMİ(1975)
6 Eylül 1975’te Lice’de oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.6 olarak belirlenen deprem sonucunda Lice’de ve çevre köylerde 2.385 kişi yaşamını kaybetmiştir.Deprem sonucu Hani, Hazro, Kulp, Dicle, Silvan, Ergani ve Diyarbakır çevresindeki yapıların 8.159’u ağır, 4.550’si orta ve 7.283’ü hafif hasar görmüştür.
Konumu 38 51` kuzey enlemi, 40 77` doğu boylamı olarak belirlenen bu depremde, Genç ilçesinin yolu üzerinde, Korha köyünün batısında, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda 5-10 cm düşey, 8-10 cm yatay atımlı 200-300 metre uzunluğunda sağ doğrultulu bir kırık oluşmuştur.
Lice, kuzeyden güneye doğru, kireçtaşı, kumtaşı, marn ve alüvyondan oluşan bir zemin üzerine kurulmuştur.Üçüncü derece deprem bölgesinde yer alan ilçe, Hani-Lice-Kulp deprem hattı üzerindedir.Bölge ayrıca Bingöl-Muş kırık hattının ve bölgesel kırık sistemlerinin etkisi altındadır.Bu özellik, bölgenin çevrede oluşan depremlerden hafif hasar görmesine neden olur.İlçenin zeminini oluşturan yapı toprak aşınmasıyla taşınan killi, kumlu, çakıllı toprak katmanıyla örtülmüştür.Yeraltı suyunun düzeyi genellikle yüksektir.
MANYAS DEPREMİ(1964)
6 Ekim 1964’te Manyas’ta oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.6 olan bu depremde Manyas ve köylerinde 23 kişi öldü, birçok kişide yaralandı. 5.523’ü ağır olmak üzere toplam 10.048 yapı hasar gördü. Deprem özellikle Marmara Denizinin güney kıyıları yakınındaki yerleşim bölgelerinde etkili oldu, kimi yerlerde toprakta yarıklar açıldı ve yer altı suları fışkırdı.
Manyas ve çevresi Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesi içinde yer alır. İlçenin üzerinde kurulduğu zemin genellikle kalın bir çökeller katmanıyla kaplı olan Neojen bölüm marnlarından oluşmuştur.Bu marnlar üzerinde, kısmen çimentolaşmış 4-5 metre kalınlıkta eski akarsu birikintileri görülür.İlçenin alçak bölgeleri ise kum, çakıl ve moloz içeren gevşek yapılı alüvyondan oluşmuştur.
NİKSAR DEPREMİ(1942)
20 Aralık 1942’de Tokat’ın Niksar ve Erbaa ilçelerini etkileyen şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 7.3 olan depremde 3 bin kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, 6 bine yakın bina yıkılmış ya da hasar görmüştür.
Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde yer alan ilçeler birinci derece deprem bölgesi üzerindedir.Tokat’ın kuzeybatısında, Kelkit Çayı düzlüğüne açılan dar bir vadinin yamaçlarına kurulmuş olan ilçe merkezleri toprak ve moloz katmanlarıyla örtülü olan volkanik bir kütle üzerindedir.Ova ise genç çökellerle örtülüdür.Kelkit ana kırığına paralel, Ayvaz Suyu yönünde bir kırık daha olduğu sanılmaktadır.
Bölgede çeşitli zamanlarda birçok başka deprem olmuştur.
SİVAS DEPREMİ(1929)
18 Mayıs 1929’da Sivas ilinin Suşehri ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.5 olarak belirlenen deprem sonucunda 64 kişi yaşamını yitirmiş, 1.357 yapı yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür.Depremde Suşehri Ovası da jeolojik hasara uğramıştır.
Depremin dışmerkezi 40 derece kuzey enlemi, 38 derece doğu boylamıydı.
İlçe merkezi birinci derece deprem bölgesi üzerinde ve Kelkit Vadisini izleyen deprem hattından gelen depremlerin etki alanı içinde yer alır.Ayrıca Suşehri Ovasından ikincil deprem hatları geçer.İlçe merkezinin büyük bölümünün zemini, kısmen moloz ve toprakla örtülü serpantinlerden oluşur.Düzlük alanlarda kuzeye doğru yamaç çökelleri, ilçe merkezinin altında ise genç birikintiler yer alır.
SÖKE DEPREMİ(1955)
16 Temmuz 1955’te Aydın ilinin Söke ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.9 olarak belirlenen deprem sonucunda 23 kişi yaşamını yitirmiş ve 470 yapı yıkılmıştır.Depremin dışmerkezi 37,9 kuzey enlemi ve 27,1 doğu boylamıdır.İlçe merkezi birinci derece deprem bölgesi üzerinde yer alır ve Büyük Menderes tektonik çukuru içindeki deprem merkezlerinin etkisi altındadır.İlçe merkezinin ırmak birikintileri ve dik yamaçlar üzerinde bulunması depremin verdiği zararın artmasına neden olmuştur.
İlçe merkezine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Balat kalıntıları ile 40 kilometre uzaklıktaki Yenihisar kalıntıları ve hem ilkçağdan hem de Selçuklu döneminden kalan yapıtlar, bölgede daha önceleri de şiddetli depremler oluştuğunu göstermektedir.Aynı bölgede 2 Nisan 1920’de 5.3 29 Temmuz 1925’te 4.5 15 Temmuz 1952’de 4.6 ve 17 Nisan 1953’te 4.5 magnitüdünde depremler olmuştur.1 Mayıs 1954’te ise ilçede 4.8 5.1 5.2 ve 4.8 magnitüdünde dört deprem gerçekleşmiştir.
VARTO DEPREMİ (1946)
31 Mayıs 1946’da Muş ilinin Varto ilçesinde oluşan şiddetli yersarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6 olan deprem sonucunda 839 kişi yaşamını yitirmiş, 349 kişi yaralanmış ve 3 bin yapıda yıkılmış ya da hasar görmüştür. Depremin dışmerkezi 39 3` kuzey enlemi, 41 2` doğu boylamı olarak belirlenmiştir.
İlçe merkezi ve çevresi Kuzey Anadolu Kırık Kuşağının Van Gölüne doğru uzanan bölümünde ve birinci derece deprem bölgesinde yer aldığından, bu yörede çok sayıda deprem olmuştur.Bunların en önemlileri olan 19 Ağustos 1966’da oluşan Richter ölçeğine göre 6.5 magnitüdündeki depremde 2.394 kişi yaşamını yitirmiş, 1.483 kişi yaralanmış, 27 Ağustos 1950’de 5.8 magnitündeki depremde 2 kişi ölmüş, 2 kişi yaralanmış, 88 yapı yıkılmış ya da hasar görmüş, 12 Temmuz 1966’da magnitüdü 4.6 ile 5.5 arasında değişen 14 deprem
KURŞUNLU DEPREMİ(1951)
13 Ağustos 1951’de Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinde oluşan ve magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.5 olan şiddetli yer sarsıntısı.Deprem sonucunda yörede 50 kişi ölmüş, 678 kişi yaralanmıştır.Depremde ayrıca, 3.354 bina yıkılmış ve 13.373 binada hasar görmüştür.
Kurşunlu ilçesi Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesindedir ve Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde yer alır.Bölgede sık sık çeşitli büyüklüklerde depremler oluşmuştur.Çankırı’nın 40 kilometre kadar kuzeybatısında yer alan Kurşunlu ilçesi, hafif dalgalı bir arazi üzerinde kurulmuştur.İlçeden geçen derenin kuzeydoğusunda Neojen bölümden kalan killi marnlı katmanlar ve dere çökelleri, güneybatısında ise andezit, tüf ve yığışımlar yer alır.
Van Gölünü Kuruması
Türkiye'de son 40 yılda yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alanın yani 3 Van Gölü büyüklüğündeki alanın ekolojik ve ekonomik işlevini yitirdiğini vurguladı. Türkiye'de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarının 4 bin metreküpten 1430 metreküpe düştüğünün altını çizen Demirayak, "Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor" dedi.
2 Yorumlar
Güzel bir anlatım olmuş. Elinize sağlık. Görsel bir anlatım ile desteklemek için bunu öneririm. http://www.vitaminegitim.com/ortaokul/detay/afetlerin-olusumunda-insan-etkileri?i=TRS0402AN009
YanıtlaSilKaynakça belirtirmisiniz lütfen
YanıtlaSil