Rumeli'nin Fethi


Türklerin Rumeli'ye geçişleri konusunda birbirinden temelde ayrılan farklı iki görüş mevcut.

Her iki teoride de tarih ve şahıslar aynıdır. Yani Gazi Süleyman Paşa'nın fethettiği ve bu fethin 1354-1356 yılları arasında tamamlandığı gibi konularda iki teori arasında muhalefet yok.

Ancak Çimpe Kalesi'nin ele geçirilmesi konusunda pek anlaşılamıyor. 1. teori Gazi Süleyman Paşa'nın bu kaleyi savaşarak ele geçirdiğini iddia ediyor, oysa 2. teoride bu kaleyi Bizans İmparatoru'nun Osmanlı'lara üs olarak zaten vermiş olduğu savunuluyor.

Neticede bizler tarihçi olmadığımız için ikisi arasında doğruluk bakımından bir ayrım yapmak istemiyoruz ve her iki teoriyi de size aktarıyoruz.


1. Teori


Türklerin Cihan Tarihinin Akışını Değiştiren İlk Hareketi

Türklerin Balkanlara ayak basması ve Orta Avrupa'daki fetihleri cihan, tarihinin akışını değiştirmiştir. Bu baş döndüren, zincirleme zaferlerle dolu fetihlerin ilk adımı MS. 1354 yılında Türk'lerin Rumeli'ye geçişi olmuştur.

Ecdadımız Rumeli topraklarına Çanakkale Boğazını aşarak ayak bastı. O zamanlar, Bizans İmparatorları dünyanın en kuvvetli cenk gemilerine sahipti. Çekirdekten yetişme gemici olan Venedikliler ve Cenevizliler Akdeniz'in hakimi idiler. Çanakkale Boğazı yeryüzünün en işlek ticaret yollarından biriydi. Ayrıca Şarkın en büyük beldesi ve Bizans İmparatorluğunun başkenti olan İstanbul' un da kapısı idi. Türklerin elinde ise ancak Marmara sularında dolaşabilecek 30-40 tekneden başka gemi yoktu. Boğazın aşılması, yıldırım süratiyle gelişen Rumeli fetihlerinin Anadolu' dan kopup gelen Türk cengaverleri ile beslenmesi tarihimizin eşsiz şanlı sahifelerini doldurur. Bir göz kırpması gibi kısa zaman içinde dünyanın en önemli geçit noktası ve Bizans'ın Akdeniz kapısı olan Çanakkale Boğazı Türklerin olmuştu.

Gazanın Hikayesi

Orhan Gazi Rumeli'ye geçmeye karar verir ve bu işi oğlu Süleyman Paşa' ya açar, Şehzade babasının elini öpüp:

-Bu gazayı bana sipariş eyle!.. der.

Orhan Gazi sevinçle mutlulanır ve Rumeli memleketinin fethini Süleyman Paşa' ya ferman eder. Şehzade Aydıncık civarındaki Belkıs harabelerine gelir... Burada eski Romalılardan kalma büyük mermer sütunlar, geçmiş yüzyılların çökmüş ululuk ve şevketini bir ibret levhası halinde temsil etmektedir... Halk ağzında da Süleyman Peygamberin Sebâ Melikesi Belkıs' ı burada bulunan ihtişamlı sarayda misafir ettiği söylenmektedir... Belkıs harabeleri Çanakkale Boğazına hakim bir noktada bulunup Boğaz ve karşı Rumeli sahilleri göz kamaştırıcı bir panorama halinde uzanmaktadır... Bundan ötürü buraya Temâşalık adı verilmiştir... Şehzade Süleyman Paşa bir mermer sütunun dibinde oturarak gözleri karşıya dalmış düşünür. Yanında bulunanlardan Yakup Ece ki bahadırlığı dillere destan olmuş bir piri azizdir:

-Şehzadem... der; ne tefekkür eylersin?!

Süleyman Paşa:

-Ayinei deryada feth-ü zafer müşahede eylerim... Fikrim budur ki bu deryayı öte geçem ve Rumeli'nde vilâyet açıp diyarı İslâm eyliyelim... Sizler bu babda nice tedbir edersiniz ki dileğim yerin bula... der.

Ece Bey:

-Şehzadem... Önce şu Gazi Fâzıl ile biz ikimiz geçelim... Görelim ne olur... Cevabını verir.

Paşa:

-Nerden geçersiniz... diye sorar.

Ece Bey' le, Gazi Fâzıl:

-Şurada bir yer vardır ki öte geçmeye yakındır!.. derler. O yer Gürece' den aşağıda deniz kenarında "Viranca Hisar" dedikleri yerdir.

Ece Bey' le, Gazi Fâzıl bir çatarlar, geceleyin birkaç bahadr yiğit ile sala binip salı tevekkül deryasına salarlar... ve karşı yakada Gelibolu' nun üzerinde Çermik Hisar' ına çıkarlar, geceleyin bağlar arasında bir adam bulup bağlarlar ve geri Anadolu yakasına geçip tuttukları adamı Süleyman Paşa' ya götürürler. Süleyman Paşa adamın sırtına bir kaftan, açık başına bir şapka, yalın ayaklarına ayakkabı verir ve altın ihsan eder. Bu lütfu gören adam Süleyman Paşa' ya can ve gönülden muhabbet eder:

-Şehzadem... öte yakaya geç... sana kılavuzluk edeyim!.. der.

Şehzade:

-Mümkün müdür ki düşman duymadan biz sizin hisarınıza girelim!.. Diye sorunca

adam:

-Ben sizi bir yerden iletirim ki kimse haberinizi almaz!.. der.

Bunun üzerine derhal birkaç büyük sal yapılır. Herbirine kırk ünlü şehbaz dilâver yiğit koyarlar. Salın birine Süleyman Paşa, birine Yakup Ece ve Gazi Fâzıl ve öbürlerine de Gazi Evranos Bey ve Hacı İl Bey binerler... Bir karanlık gecede Allah' ın (c.c) inayetiyle Rumeli yakasına geçerler...

“Akdeniz' i geçmişiz biz bir sal ile

Himmeti merdan ile, gaybdan irsal ile

Oldu bizim salımız tahtı Süleymanımız

Gözlerimiz açmışız ahseni âmal ile... “

Karaya ayak bastıklarında kılavuz adam kendilerini gecenin zifiri karanlığında Çemnik Kale' sinin önüne götürür. Kale bedeninin bir tarafına beden ile aynı yükseklikte moloz yığılmıştı... Harman zamanı, bağ ve bostan zamanı idi. Kalede fazla adam yoktu, herkes tarlasında, bağında kalıyordu... Gaziler adamın gösterdiği o moloz yığınlarından aşıp kaleye girdiler ve zaptettiler. Kalenin içinde buldukları düşmanı incitmediler... Bilâkis ihsanda bulundular. Deniz kenarında buldukları gemileri de zaptedip hemen karşıya Anadolu yakasına gönderdiler... O gece sabaha kadar bu gemilerle Rumeli' ne üçyüz Gazi geçti... Ece Bey sal ile geçirilen ve Çemnik' te bulunan atlara bindirdiği askerlerle Bolayır'ın alt tarafında bulunan ve Akliman denilen limanı bastı, burada da birkaç gemi zaptetti, gemicilerini incitmediler, üzerlerine gözcü koydular ve bu gemilerle de Anadolu' dan üç günde üç bin gazi geçti... Rumeli yakasını "Allah-ü Ekber!.." avazı ve "Gülbangi Muhammedi" ile güm güm gümlettiler.

İlk Rumeli fütuhatı coşkun bir ruhun eseri olmuştu, bu coşkun ruhun timsâli de Süleyman Paşa idi. Kahraman Prensin ölümünden sonra hatırası kudsi bir ışık içinde kaldı.

Süleyman Paşa bir gün yakınlarına:

-Eğer ben beklemediğiniz bir anda ölürsem beni Bolayır'a gömün...Üzerinize düşman gelirse Allah' a (c.c) sığınıp benim kabrimi düşmana çiğnetmeyin... demişti.

Ölümü gerçekten beklenmeyen bir zamanda oldu ve vasiyeti üzerine Bolayır' a gömüldü. Şehzadenin ölümü İstanbul (Bizans) İmparatoru' na Rumeli' nin geri alınması umudunu verdi. Altmış gemi ile asker gönderdi, gemilerin otuzu Bolayır sahiline, otuzu da Gelibolu' ya saldıracaktı. Gaziler de Bolayır' da Süleyman Paşa' nın kabri dolayında toplandılar. Bolayır sahiline çıkan Bizans' lılar dehşetli bir bozguna uğradı, başını kılıçtan kurtaran esir edilip zincire vuruldu, karaya çıkanlardan tek kişi kurtulamadı ancak gemiciler kurtulup kaçtılar.

Esir olanlar:

-Gökyüzünden üzerimize bozatlara binmiş cengâverler hücum etti... En önlerinde de bir heybetli nevcivan vardı, dehşet içinde kaldık... derlermiş.

O nevcivan' ın şekli ve şemâili nasıldı? diye soranlara:

-Kaşı şöyleydi... Gözü şöyleydi... Bizi tutup zincire vuran o idi... diye Şehzade Süleyman Paşa' yı tarif etmişler.

Bolayır bozgunu üzerine Gelibolu' ya gelen diğer otuz gemi ters yüz edip gitmiştir.

Türklerin Rumeli' nde ilk ayak bastıkları Çemnik Kalesi mühim bir köprü başı olmuştur. Bunu bütün Gelibolu yarımadasının ve Doğu Trakya' nın fethi takip etmiştir. Bizanslı Tekfurlar' ın Türkler' i denize dökmek, Anadolu' ya püskürtmek için giriştikleri bütün teşebbüsler her yerde yenilgileri ile sonuçlanmıştır.

Rumeli halkı yüzyıllardan beri Tekfurların zalimce idaresi altında inlemekteydi. Köylüler Türk Akıncıları' nı her yerde sevgi ile karşılamıştır. Türk kılıcı Rumeli' ne adalet, düzen, güven getirmiştir. Hiçbir milletin tarihinde görülmemiş ve sahnedir ki, bu baş döndürücü Rumeli zaferlerinde ecdadımızın kılıcı mazlum ve mâsum başı uçurmamış, kendisine karşı çekilen kılıçları kırıp geçirmiştir. Binlerce, onbinlerce Türk Akıncısı arasından ırza, namusa tecavüz eden, köy, kasaba ve şehir yağma eden tek Türk Akıncısı çıkmamıştır. Gaziler arasında gaza malı olarak paylaşılan, Türk saldırılarına karşı koyan Tekfurların zalimce ve gaddarca bir tahakkümle yığdıkları, üzerlerinde binlerce mazlumun kanlı göz yaşı bulunan servetleri olmuştur. Rumeli ahalisi canı gönülden, kitleler halinde Müslüman oldu. Bir taraftan fetihler devam ederken, diğer taraftan memleketin bayındırlığı ile uğraşıldı. Kasabalar, köyler büyüdü. Anadolu' dan getirilen Türk aileleriyle yeni köy ve kasabalar kuruldu. Yerli ahali ile yeni gelenler kız
alıp verdi... Rumeli kısa zamanda kökünden Türkleşti. Eski dininde kalanlara asla karışılmadı, bunlar hor ve hakir görülmedi. Müslüman Türkler' le eşit medeni haklara sahip oldular. Türk adaletinin kanadı altında refah ve saadet devrine ulaştılar.

Bunun içindir ki Türkler' in Rumeli' ne geçişi sadece bir Türk Zaferi değildir, Doğu ve Orta Avrupa' da yeni bir medeniyet çağının şafağıdır.


2. Teori


Bizans’ı Paleologos hanedanı adına idare eden Kantakuzen’in balkanlarda başı sıkıştıkça, güçlü bir donanmaya sahip olan Aydınoğlu Umurbey’den bir çok kez askeri yardım istemiştir.

Aydınoğulları İzmir Limanına saldırıp işgal etmek istediğinde donanması yakılınca Rumeli işlerinden uzak kalmak zorunda kalmışlardı.

Kantakuzen yeniden Umurbey’den yardım isteyince, Umurbey özür dileyerek dostu Orhan Bey’e müracaat etmesini tavsiye etti.

Bu sayede, Aydın, Saruhan ve Karesi Beylerinin Gazi Umur Paşa’nın komutasında müttefiken Rumeli’de yaptığı teşebbüsleri Orhan Gazi ele aldı.

Bizans’ın son büyük imparatoru Kantakuzen Orhan Gazi ile dost ilişkiler kurabilmek için 1346 yılının Mayıs ayında kızı Theodora’yı Orhan Gazi ile evlendirdi.

Bizans İmparatoru ile Orhan Bey Üsküdar’da buluşup ortak tehlike saydıkları Slav tehlikesine karşı izleyecekleri siyasette mutabık kalmalarından sonra, her başı sıkıştığında gittikçe artan sayıda asker yardımı istedi.

1352’de Dimetoka meydan savaşında Gazi Süleyman Paşa müttefik Sırp-Bulgar ordusunu dağıtıp Edirne’yi kurtarmasından sonra 1353 yılında İmparator Paşa’ya askerlerini barındırması için Gelibolu yakınlarındaki Çimpe kalesini bir üs olarak vermiştir.

Karesi oğullarından devralınan ve Süleyman Paşa’nın emrinde bulunan küçük donanmanın üssü ise, Aydıncık (Edincik)’ti. Gazi Süleyman Paşa, filosunu buradan hareket ettirip 3.000 kişi ile Gelibolu’nun 8 km kuzeyinde Kozludere’ye çıktı.

1344 depremi sonucu kale surları büyük ölçüde yıkılmış olan Gelibolu Kalesini 02 Mart 1354’te aldı. Gazi Süleyman Paşa 1354 yılından itibaren Rumeli’de Gelibolu’da kendisine yaptırdığı sarayda oturmaya başladı. Böylece fetih harekatı bölgesinin içinde kalmış oldu.

Orhan Bey oğluna bütün yetkileri vermişti. En değerli kumandanlar, Orhan Bey’in ikinci oğlu ve Süleyman Paşa’nın ana-baba bir kardeşi Murat Bey, Hacı İlbey, Lala Şahin, Evrenos Gazi, Gazi Fazıl, Ece Yakub beyler Süleyman Paşa’nın kurmaylarını teşkil etmek üzere Gelibolu’da onun emrindeydiler.

1354’ten itibaren Sivil Türk halkı da Süleyman Paşa tarafından teşvik edilerek yarımadaya yerleşmeye başladı.

Yorum Gönder

0 Yorumlar