SOSYOLOJİ
Sosyoloji: Toplum ve toplumda ortaya çıkan sosyal olayların bilimsel incelenmesidir.
Din Sosyolojisi: sosyolojik metod, yaklaşım ve düşünclerin dini alana uygulanması ile ortaya çıkan ilimdir. Dinlerin inanç sistemlerini, ibadet şekillerini, müesseselerini, ictimai tezahürlerini, bunların zamanla hangi sosyal şartlara bağlı olarak değişme gösterdiklerini, sosyal sınıflarla ilişkilerini, dini grup ve cemaatleri, çeşitli dini ahlak türlerini inceler.
Sosyolojinin Bazı Özellikleri:
Özel konusu olan bir ilimdir
Toplumu bir yapı ve olgu olarak inceler.
Normatif olmayan, objektif bir olaylar bilimidir.
Bir tecrübe ilmidir.
Sosyoloji olaylar üzerinde tahliller yapar ve genel tipleri göstermeye, zaman ve mekandan bağımsız gerçekleri tesbite çalışır.
Din Sosyolojisinin Konusu: Toplumun ortaklaşa dini hayatını, din ve toplum münasebetleri ve bu münasebetlerden doğan etki ve tepkileri ve dini grupların incelenmesidir.
Saint Augustin(ö:430) Tanrı Sitesi adlı eserinde görülmeyen alemin toplumunu tasvir etmektedir. Ona göre içinde yaşadığımız bu dünya siteleri (toplum) gelip geçicidirler. Buna karşılık görülmeyen, değişmeyen ve bitmeyecek olan öbür alemlerdeki mükemmel site, gerçek sitedir. Ancak bu site yere indirilebilir ve insan ideal sitenin hemşehrisi olabilir. Tanrının emirlerine uyan ve sevgisini kazanan kişi Tanrı sitesinin hemşehrisi demektir ve O'nun sofrasında yemek yer. Böylece Saint Augustin, Orta Çağ Hıristiyan alemindeki mistik görüşün esaslarını çizmektedir.
Farabiye göre insanlar cemiyet halinde yaşamak zorundadırlar. Bu durum onların yaratılışlarının bir gereğidir. Bu nedenle insana 'medeni varlık' denilebilir. Farabi'nin üçlü toplum tasnifi; büyük, orta, küçük şeklindedir. Yine o toplumları fazıl toplumlar ve fazıl olmayanlar diye ikiye ayırır.
Farabi'ye göre insanlar arasında fiilen varolan faziletsiz toplumun dört tipi vardır:
A-Hırs, sefahat ve istibdadın hüküm sürdüğü 'bilgisiz toplum'
B-Fazilet prensiplerini bilmeyen ve düşkünlüklere kendini terketmiş bulunan 'kötü toplum'
C-Başlangıçta iyi iken sonradan değişen 'değişmiş toplum'
D-Hiçbir hedefi olmayan 'bozulmuş toplum'
İbni Haldun (v.1406) Mukaddimesinde el-ictimaul insaniyyu darûriyyün' der. Bu fikirleri Kitab'ul-İber adlı tarih kitabının mukaddimesinde zikreder. Bu kitap 6 babtan müteşekkildir.
İbni halduna göre iki türlü hayat vardır; göçebe, yerleşik.
İbni Haldun, coğrafi faktörlerin toplumların hayatı üzerinde büyük bir etkisinin olduğunu belirtmektedir. Bu beden ve cisme olduğu gibi istidatlar ve dini-ahlaki-manevi hayata da tesir eder. Umrana en müsait bölge aynı zamanda dinlerin doğuşuna da en uygun bölgedir. Bu bölgeden uzaklaşıldıkça dinin ve dindarlığın kalitesinde bir düşme olur. Sosyal hayatta dini yaşayış üzerinde etkilidir. Mesela genellikle zenginlik ve refah dine karşı bir kayıtsızlığı doğurur.
İbni haldun toplumu bir organizmaya benzetir. Buna göre toplumlar da fertlerin ve organizmalarına benzer bir hayata sahiptirler. Bu onun Tavırlar Nazariyesinde ifadesini bulur. Bu nazariyeye göre beş tavır vardır: Zafer, mutlakiyet, refah, barış ve israf. Burada ibni haldun determinist bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bu tavırları bütün toplumlar yaşarlar.
İbni haldun din-devlet birleştirilmesine karşı çıkarak sanki bugünkü laik anlayışa yakınlık göstermektedir. Peygamberin vazifesi dini işlerdir ona göre.
Din Nedir?
Korkutucu ve büyüleyici sır (Rudolf Otto)
Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberleri aracılığıyla vaz' edilen ve saliklerini dünya ve ahirette saadet ve necata götüren, itikad ve amellerden mürekkep bir müessese (İslam Kelamcıları)
Zevil ukûlu hüsn-ü ihtiyarlarıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz'ı ilahidir. (Hamdi Yazır)
Bizim dışımızda olan manevi veya ahlaki güç diyebileceğimiz bir güce karşı bir bağlılık duygusunun falan ya da filan şekildeki bir anlatımından ibarettir. (Radcliffe-Brown)
Kutsal şeylerle ilgili inanç ve amellerden meydana gelen dayanışmalı bir sistem olup, bu inanç ve amellerin O'na inanıp bağlananları manevi bir birlik meydana getiren bir cemaatte birleştirdiği şeydir. (Durkheim)
Korkutucu ve büyüleyici sır olan kutsalın tecrübesi veya yaşanması.
Dini Tecrübenin İfade Şekilleri
1. Teorik anlatım: Akide(doktrin)
2. Pratik anlatım: İbadet (kült)
3. Sosyolojik anlatım: Dini cemaat veya topluluk
Tabii Dini Gruplar
1- Aile: modern antropoloji aileyi mevcut en küçük sosyal ünite olarak kabul ederler. Aile biyolojik, psikolojik, hukuki, ahlaki, ekonomik, kültürel ve dini bağlara dayalı temel bir sosyal ünitedir. Aile insanlığın ilk dönemlerinde her şeyden önce dini bir cemaat olarak karşımıza çıkar.
Genellikle geniş ailelerde dini bağ, kan bağı ve birlikte yaşamanın ortaya çıkardığı öteki bağlardan daha güçlü bir bağ ortaya çıkarmaktadır. Aile grubu ve evin yanı sıra, aile hayatında önemli anlar olarak dikkat çeken doğum, gençlik, çocukluk, evlenme ve ölüm gibi olayların da dini birer önem taşıdıkları görülmektedir. İlkel ve daha yukarı kültürlerde rastlanan geniş aile tipinin sahip olduğu dini öneme karşılık modern dünyada hakim durumda olan çekirdek aile tipinin dini fonksiyonu büyük ölçüde azalmıştır.
2 - Klan: Kendilerine herhangi bir bitki, hayvan veya eşya ile aynı cevherden gelmiş sayan bir insan topluluğunu ifade eder. Klanda mevcut olan akrabalık bağı, ortak bir ata efsanesini ya da akidesini meşrulaştırmaktadır. Klanın ortak atası kabul edilen ve yukarıda sözü geçen bitki, hayvan veya eşyaya "totem" denir. Ve bu totemde klan fertlerini birbirine bağlayan ve hepsinde müşterek olduğu sanılan cevhere de "Mana" adı verilmektedir. Mana kutsaldır. Onda hem saygı duyulan hem de korkulan güç ve nitelikler bulunmaktadır. Bu güce tabu denir.
İslamiyet'ten önceki Arapların ve Türklerin klan teşkilatı yaşadıkları muhtemeldir. Zira ikisinde de buna uygun kabile isimleri vardır. Mesela; Beni Esed, Beni Kelb, Beni Kureyş Araplarda; Akkoyunlu, Karakeçili Türklerde birtakım kabile isimleridir.
3 - Mahalli birlikler: Köyler ve şehirler.
4 - Kabile ve Millet: her kabilenin kendine göre bir dini vardır. Milletler herşeyden önce akrabalık, gelenek, dil, kültür ve din birlikleridir. Çoğunlukla milli dinlerde bir şehrin tanrısının zamanla ötekiler arasında temmeyyüz ederek bütün bir ulusun tanrısı haline geldiği gözlemlenmektedir. Ziya Gökalp'a göre İslamiyet, Türklerin milli birlikleri ve hüviyetlerini oluşturmaları ve korumalarında temel bir rol oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir. O derecede ki Gökalp'e göre, müslümanlıktan ayrılan Türk unsurları genellikle milli kimliklerini de zamanla yitirmişler ve başka millet, kültür, medeniyet ve dinlerin içerisinde eriyip gitmişlerdir.
5 - Cinsiyet ve Yaş Üzerine Kurulmuş Cemiyetler: fütüvvet grupları buna bir örnek olarak verilebilir.
Sırf Dini Gruplar
Geleneksel gruptan kopan sırf dini grubu öncekilerden ayıran başlıca hususiyetler, orada yeni bir dünya görüşü, yeni bir toplum düzeni ve evvelkilere kıyasla farklı birtakım değerlendirmelerin yer etmesidir. Bu gruplarda genişleme; misyonerlik, irşat ve davet, cihad ve sirayet yoluyla olur. Bu genişleme şekli zamana ve durumlara göre farklılık arzeder. Bu gruplar ya içinde bulunduğu cemiyetin geleneklerini değiştirerek (islamiyet) veya başka yerlere göç ederek (hristiyanlık) ya da milli bir din iken yeni yorumlarla evrensel bir statüye kavuşarak (yahudilik) gelişirler.
DİN VE DEVLET
Dini Grup İle Siyasi Grubun Özdeşliği
A - İlkel Karizmatik Krallık
B - Tanrının İradesiyle vücud bulan Krallık
C - teokratik Egemenlik
EVRENSEL DİNLERİN DEVLETLE OLAN İLİŞKİLERİ
Budizm; temel felsefesine zaten dünya hayatına karşı olumsuz bir tavrı yerleştirdiği için devlete karşı da ilgisizdir.
Hıristiyanlık; ilk dönemlerde bu din tamamen eskatolojik (uhrevi) bir tutum sergiledi. M.S. 313 yılında Roma ülkesinde Büyük Konstantinin Milano Fermanıyla resmi devlet dini haline gelmiştir. Reform ile Batı'da din ile devletin birbirlerinden ayrılmalarının başlangıcına işaret etmektedir. Amerikan devrimi ve Fransız İhtilali ile bu ayrılma tamamen oluşmuştur.
İslamiyet: Hz. Muhammed'in temel misyonu nübüvvettir. O aslında dünyevi iktidarı düşünmemiştir. Devlet onun davası için ancak bir vasıta olabilir. Medine'deki devlet bir zaruretin sonucudur. Zira bir kargaşa vardı. Bu da ancak onun etrafında bir devlet oluşumuyla çözülebilirdi. Bundan dolayı dünyevi bir lider olarak o herhangi bir vekil bırakmamıştır. Ondan sonraki halifeler de bir lider ihtiyacının sonucudur. Zaten onlar emir'ul-mü'minin ifadesini daha çok kullanırlar. İslamda teokrasi yoktur. İslam alimlerinin birçoğu din ve devlet derken İbn-i Haldun Peygamberin asıl görevinin dini tebliğ olması sebebiyle bu ikisini birbirinden ayırmaktadır. Nitekim ona göre Hz. Peygamber'in devlet tesis etmiş olması ve özellikle de hilafetin teessüsü tamamen sosyal ve sosyo-politik şartlar ve nedenlerin bir sonucudur. Esasen İbn-i Haldun 'halifenin Kureyş'ten olması' şartının geçerliliğini de tamamen toplumsal şartlara bağlamakta; buna göre Kureyş, arkasında yeterli kamuoyu desteğine ya da onun deyişiyle asabiyet gücüne sahip olduğu sürece bu şart bir hüküm ve geçerlilik ifade edebilmektedir.
Dinde zorlama yoktur. Bakara, 256) ve Eğer rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın. (X,99) ayetleri de bu durumu ifade etmektedir.
Size din konusunda bir şey emredersem ona uyunuz, dünya işlerini siz de bilirsiniz' hadisi de konuya açıklık getirir.
Her devrin hükmünün başka olması, nesih meselesi ve benzeri meseleler de tek bir çeşit devlet yönetiminin olamayacağını gösterir.
Kur'anda devlet konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
Performans Ödevi Kapakları
Beğendiğiniz Ödev Kapaklarını resimlerin altlarındaki İNDİR 'e tıklayarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz. İndirdiğiniz word sayfalarında gerekli değişiklikleri yapıp, renkli çıktılarını alarak ödevlerinizde kullanabilirsiniz... İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR İNDİR . İNDİR İNDİR (alıntıdır)
0 Yorumlar